22 Nisan 2010 Perşembe

Aceleci Psikoloğun Sabır İşi


Aceleci bir insanım. Her şey hemen olsun bitsin isterim. Beklemeye sabrım yoktur benim. Bir zamanlar, psikologken danışanlarımı dinlemeye sabrım bile yoktu. Psikologların "hı hı" tekniğini çok kullanırdım. Onları pek dinleyemezdim, aklım hep eve gidip yapacağım tatlılarda, pastalarda olurdu (Bunu buradan itiraf etmem eski danışanlarımı ve patronlarımı epey sinirlendirecek:) ). Her neyse... Eski mesleğimde ve günlük yaşamımda bilgi edinmeye, bir konu hakkında fazlasıyla derinleşmeye asla sabrım olmazdı. Her şeyi yeteri kadar bilmek yeterdi. Okulda sınavlara bile beni kurtaracak kadar çalışırdım. Burcumun bir özelliği olsa gerek :).
Ama ne olduysa şimdi oldu. Bu pasta tutkusu ve bazılarının deyimiyle benim bu hastalığım (Benim tutkumu hastalık olarak değerlendiren insanları anlayamıyorum.). Yetmiyor; bilgiler, tarifler, denemeler, çalışmalar, okumalar bir türlü yetmiyor. Pastacılık ve ekmecilik konusunda bilgiye doyamıyorum. Her şeyi bilmek istiyorum. Malzemelerin etkileşimlerini, katkı malzemelerini, en ucuz toptancıları, yaptığım tatlıların kökenini bilmek istiyorum. Öğrendikçe yenisi geliyor. Uçsuz bir okyanus... Her şeyi bimenin imkanı yok. Ama yılmıyorum bu kocaman okyanustan bir deniz oluşturabilmek için çalışıyorum. Şu anda da bir otelde mükemmel bir ustanın yanında staj yapıyorum. Biliyorum çoğu insan bana gülüyor. Her şeyin para olduğu, başarının banka hesapları, maaşlar, araba markaları ile ölçüldüğü canım ülkemde ben sadece biraz daha öğreneyim diye tek kuruş bile kazanmadan, haftanın altı günü, tüm komplekslerimi dışarıda bırakarak, ellerim kuruyup çatlayıp kanayana, yanana, kesilene kadar çıraklık yapıyorum. Sabrediyorum. Ağır ateşte olgunlaşıyorum. Çünkü bilmek istiyorum.
Bugünlerde çok üzgünüm. Beni çok üzdüler ve kırdılar. Bu yazıyı sadece onlara cevap niteliğinde yazdım. Umarım beni birazcık olsun anlarlar.