10 Temmuz 2010 Cumartesi

2. OLDUM


Yazmayı seven, konuşmayı daha çok seven bir pasta cadısıyım. Ama bu sefer anlatılacak o kadar çok şey olmasına rağmen kısa ve öz yazacağım. Evet başardım. Özsüt Benim Pastam Yarışması'nın 2.si oldum. Limon Düşü, düşlerimi gerçek yaptı, kendime güvenmem gerektiğini bir kez daha bana gösterdi.
Benim yanımda olan herkese teşekederim.

7 Haziran 2010 Pazartesi

İYİKİ DOĞMUŞUM!



Bu doğum günümde benimle olan herkese çok ama çok teşekkür ederim!

MUTLULUK


Mutlu olmak kolay mı,zor mu? Bilemiyorum.
Ama bu pastanın sahibi Gökçe beni dün akşam telefonuyla çok mutlu etti. Cumartesi günü onun aile arasında sözü vardı. Ablamın fikri, benim emeğimle ona bir supriz yaptık ve bu pastayı ona yolladık.
Dün akşam teşekkür etmek için aradı. O kadar güzel şeyler söyledi ki kendimi bir anda New York'un bir numaralı pasta sihirbazı Jacques Torres gibi hissettim. Çok ama çok mutlu oldum.
Sen de bu yeni hayatında çok ama çok mutlu ol Gökçecik...

31 Mayıs 2010 Pazartesi

Sonunda CimBom



Bir Galatasaraylı olarak Galatasaraylı balık sofrası pastamı gururla yaptım.
Bana bu gururu yaşatan Esma Hanım'a çok teşekkür ederim.

PAPATYA BAHÇESİ



Eski dostun kazandırdığı yeni arkadaşa...

23 Mayıs 2010 Pazar

İyiki Doğdun Egecik

Ege bu yıl 5 yaşını bol bol kutladı.
Doğum günün kutlu olsun Egecim... Tüm güzellikler, iyilikler seninle olsun!




13 Mayıs 2010 Perşembe

Keşke


Keşke beni bu kadar çok sevmeseydin. Onaltı yıldır o kadar eksiğim ki... Senin sevmen hiç bir şeye benzemiyor. Sen küçük bir kıza kendini o kadar iyi ve o kadar değerli hissettiriyordun ki... Ben hep prensestim, sen ise ölümsüz kralım. Bir şeyleri yendim sandım; acım dindi sandım. Ama onaltı yıl sonra bugün tekrar senin sevgin için, sana bir kez daha sarılabilmek, yanaklarından öpebilmek, göğüsüne yatabilmek için ağlıyorum. O uğursuz 13. cumanın yaşanmamış olmasını diliyorum. Eskiden her gece geri gelmen için dualar ederdim. Şimdi anladım artık gelmeyeceksin.
Anıları tüketmekten o kadar çok korkuyorum ki... Bir gün anlatacak bir şeyimin kalmamasından, yüzünü değil ama sesini unutmaktan o kadar çok korkuyorum ki...
BABAM! Seninle yaşadığım her şey benim için bambaşka. Oniki yıl da olsa iyiki sen benim babam olmuşsun, beni çok ama çok sevmişsin. Sen hala benim yaşama sevincimsin. Senin kızın olduğum için gurur duyuyorum. Seni hala çok ama çok seviyorum ve hep çok seveceğim. Keşke demek istemiyorum ama KEŞKE şimdi mutfağımdaki masa da otursaydın da beni yine kahkahalara boğsaydın.
(Hislerimi ancak onaltı yıl sonra açıkça paylaşabiliyorum. Kimseyi üzmek istemedim.)

12 Mayıs 2010 Çarşamba

ANNEM





Şu anda mutfağımdan kurabiye kokusu geliyor. Pandispanyalar mutfağın her yerinde ama yazamadan yapamadım. Bu bir özür yazısı aslında. Pasta Cadısı olarak ben, bir çok kişiye pasta ya da tatlı yaptım ama biricik anneciğime yapamadım. Hatta utanmadan pastaları yapmamda ondan yardım istedim. Koşup geldi. Bilmiyorum, bir annenin hakkı ödenebilir mi? Hele de benim annemin... Biliyorum bazen onu çok kızdırıyorum, üzüyorum; ama biliyorum ben hep onun küçük kızıyım. Yaptıklarımı bazen onaylamasa da o hep benim yanımda. Anneciğim geçmiş Anneler Günün Kutlu Olsun!
(Bu fotoğraflarda gördüğünüz pastalar ise yakınlarımın annelerine hediyeleri.)


22 Nisan 2010 Perşembe

Aceleci Psikoloğun Sabır İşi


Aceleci bir insanım. Her şey hemen olsun bitsin isterim. Beklemeye sabrım yoktur benim. Bir zamanlar, psikologken danışanlarımı dinlemeye sabrım bile yoktu. Psikologların "hı hı" tekniğini çok kullanırdım. Onları pek dinleyemezdim, aklım hep eve gidip yapacağım tatlılarda, pastalarda olurdu (Bunu buradan itiraf etmem eski danışanlarımı ve patronlarımı epey sinirlendirecek:) ). Her neyse... Eski mesleğimde ve günlük yaşamımda bilgi edinmeye, bir konu hakkında fazlasıyla derinleşmeye asla sabrım olmazdı. Her şeyi yeteri kadar bilmek yeterdi. Okulda sınavlara bile beni kurtaracak kadar çalışırdım. Burcumun bir özelliği olsa gerek :).
Ama ne olduysa şimdi oldu. Bu pasta tutkusu ve bazılarının deyimiyle benim bu hastalığım (Benim tutkumu hastalık olarak değerlendiren insanları anlayamıyorum.). Yetmiyor; bilgiler, tarifler, denemeler, çalışmalar, okumalar bir türlü yetmiyor. Pastacılık ve ekmecilik konusunda bilgiye doyamıyorum. Her şeyi bilmek istiyorum. Malzemelerin etkileşimlerini, katkı malzemelerini, en ucuz toptancıları, yaptığım tatlıların kökenini bilmek istiyorum. Öğrendikçe yenisi geliyor. Uçsuz bir okyanus... Her şeyi bimenin imkanı yok. Ama yılmıyorum bu kocaman okyanustan bir deniz oluşturabilmek için çalışıyorum. Şu anda da bir otelde mükemmel bir ustanın yanında staj yapıyorum. Biliyorum çoğu insan bana gülüyor. Her şeyin para olduğu, başarının banka hesapları, maaşlar, araba markaları ile ölçüldüğü canım ülkemde ben sadece biraz daha öğreneyim diye tek kuruş bile kazanmadan, haftanın altı günü, tüm komplekslerimi dışarıda bırakarak, ellerim kuruyup çatlayıp kanayana, yanana, kesilene kadar çıraklık yapıyorum. Sabrediyorum. Ağır ateşte olgunlaşıyorum. Çünkü bilmek istiyorum.
Bugünlerde çok üzgünüm. Beni çok üzdüler ve kırdılar. Bu yazıyı sadece onlara cevap niteliğinde yazdım. Umarım beni birazcık olsun anlarlar.

11 Mart 2010 Perşembe

Triple Chocolate Cake


Bugünler zor günler...
Bu aralar evde olduğum için dışarıda bol bol zaman geçirebiliyorum. Meslek alışkalığı da insanları izliyorum. Kimsenin yüzü gülmez oldu, bir kafede otururken kahkaha duymaz oldum. Herkes düşünceli. Ben dahil herkes aklından bir şeylere çözüm bulma çabasında. Doluya koysan almaz, boşa koysan dolmaz bir durum var.
İşte bugünlerde benim yüzümü güldüren, varlığı ile içimi ısıtan bir dost var. En kötü gününüz olsa bile sizi güldürmeyi başarır, kahkaha attırır. Saçma sapan sözlerinize katlanır. Bazen küser gider. Ararsınız açmaz. Ama hep geri gelir. Hep mutlu eder sizi. Sizi olduğunuz gibi yargılamadan sever, siz de onu olduğu gibi.
Hani derler ya "Yemeğe sevginizi katarsanız daha da lezzetli olur!"... Ben de bu pastaya sevgimi kattım, zevkle yaptım. Şimdiye kadar yaptıklarımın en iyisi oldu bence.
İyiki doğdun Duyguşum!
Ha unutmadan Mungo Jerry'den bir şarkı ;)

In the summertime when the weather is hot
You can stretch right up and touch the sky
When the weather's fine
You got women, you got women on your mind
Have a drink, have a drive
Go out and see what you can find

If her daddy's rich take her out for a meal
If her daddy's poor just do what you feel
Speed along the lane
Do a ton or a ton an' twenty-five
When the sun goes down
You can make it, make it good in a lay-by

We're no threat, people
We're not dirty, we're not mean
We love everybody but we do as we please
When the weather's fine
We go fishin' or go swimmin' in the sea
We're always happy
Life's for livin' yeah, that's our philosophy

10 Mart 2010 Çarşamba

ÇAĞLAR VE PELİN


İyi varsın be Çağlarım!
Seninle geçmişimiz pek parlak olmasa da şimdi benim az sayıdaki sırdaşlarımdan birisin. Bundan 8 yıl önce bana deselerdi ki "Çağlar, sıkıntılı gününde seninle olcak, oturup onunla uzun uzun derleşeceksin." Hayatta inanmazdım. Ama bak şimdi iki dost olduk. Bazen de ben senin çok bilmiş ablan! :)
Doğum günün kutlu olsun!
İyi ki doğmuşsun! Sırf benim değil çoğu insanın hayatına neşe katmışsın!
Darısı düğün pastana!

TETE ELİF'İ ÇOK SEVİYOR!

Teyseeeeeeeem!!!
Bak bir yıl nasıl da geçti. Bir de sana sormak lazım. Neler yaşadın o bir yılda, neler öğrendin!
Anne, baba, mama, attı, atta, böle, iş, ba... dedin. Önce ellerin üzerinde emekler gibi durdun, sonra emekledin, şimdi yürüyorsun. Hatta koşuyorsun. Becerikli ellerinle ekmeğini kendi başına yiyebiliyorsun. İşaretlerle isteklerini anlatıyorsun. Hatta balon bile isteyebiliyorsun. Her şeyden önemlisi bana TETE diyip beni tanıyorsun ya dünyalar benim oluyor. Nice yıllara çikolatalı lokumum. Seni çok ama çok seviyorum ve küçücük yaşına rağmen yapabilidğin her şeyle gurur duyuyorum. Şunu hiç bir zaman unutma ne zaman olursa olsun, aramızda kilometreler bile olsa TETEn hep senin yanında... Tıpkı benim teysem DİDİT'imin hep benim ve annenin yanında olduğu gibi.


Elifciğimin inek sütüne alerjisi olduğu için anneannesi ona sütsüz bir kek yaptı.



25 Şubat 2010 Perşembe

Küçük Kurabiye Öyküsü


Bir küçücük kız varmış. Kurabiyelere bayılırmış. Bir bardak süt ve yanında annesinin yaptığın fındıklı un kurabiyeleri zor günlerinde ona mutluluk veren az şeyden biri olmuş. Çocukken zorla yatırıldığı öğle uykularından sonra annenannesinin yaptığı portakal reçelli, pudra şekerli kurabiyelerin kokusuyla uyanmak erken çocukluk döneminin vaz geçilmeziymiş. Şimdi o kız büyümüş kendi kurabiyelerini kendisi yapar, o kurabiyeleri süsler olmuş. Gün gelmiş annesine tarifler vermiş ama ne kadar kurabiye yaparsa yapsın hiç bir şey fındıklı un kurabiyelerinin ve portakal reçelli kurabiyelerin yeni tutmamış. Bu masalda burada bitmiş. Gökten üç kurabiye düşmüş. Hepsini de bu cadı yemiş...

23 Şubat 2010 Salı

Hayatın Anlamı


İşte hayatın anlamı!
Dünyada, belki de kainatta en çok ama en çok sevdiğim şey çikolatadır. Küçükken evimize misafir gelenlerin bana getirdiği napoliten (benim değimimle çekmece) çikolatalardan tutun da fondüye, truf pastalardan nutellaya batmış çileklere kadar yerim bitiririm çikolatanın her türlüsünü. Çikolata aşkı bizim ailede ırsi galiba. Anneannemden, anneme ve teyzeme; annemden, bana ve ablama geçen garip bir gelenek bu çikolata çılgınlığı.
Eskiden olsa, evde çikolata olmasa; dere tepe düz gidip bakkalı-çakkalı olmayan muhitte bulurdum çikolataları, yerdim yollarda. Katıldığım kurslardan sonra artık kendim yapabiliyorum. Hiç bir şey olmasa biraz küvertür, biraz krema hemen truf yapıp yiyorum.
Yukarıda gördükleriniz portakal aromalı sütlü çikolatalar. Ama ben bu çikolatalardan sadece iki tane yedim. Çünkü ben diyette olan bu yazıyı yazarken yeşil çayını içen, çikolatayı hayatından çıkaramasa da en aza indirmiş, mutsuz bir pastacıyım...

18 Şubat 2010 Perşembe

BURADAYIM!!

Evet yine uzun zaman oldu. Yazamadım. Siz sayısını bilemediğim takipçilerim, biliyorum sayfayı açtığınızda o bebek pastasını görmekten çok sıkıldınız. Bu sefer tembelliğimden değil çalışkanlığımdan yazamadım.
Bir serivene başladım. İşimden istifa ettim. Bu arada bilmeyenlere söyleyeyim. Ben psikoloğum hem de uzman gelişim psikoloğuyum. Ama olmadı yapamadım. Belki yanlış iş yerlerinden, belki de yanlış işverenlerden kaynaklı ısınamadım yapmadığım işte. Her neyse... İşten ayrıldıktan sonra Mutfak Sanatları Akademisi'nde Yiyecek İçecek İşletmeciliği Programı'na katıldım. Yeni dostlar edindim, sonradan gurme nasıl olunur onu öğrendim. Lezzetli şeyler yedim. Bu arada Chef's İstanbul'da pastacılık dersleri aldım. Orada Mustafa Bey'in ve tabiki ustam Cemil Usta'nın şimdi benim tam anlamıyla Pasta Cadısı olmama ve hayallerime tekrar dönüp bakmama büyük katkıları oldu. Üç buçuk ayın sonunda tekrar BURADAYIM. Şu anda mutfağımdan çalışmalar yapıyorum. Hem öğrendiklerimi pekiştiriyorum hem de yeni tadlar deniyorum. Bakalım bundan sonra neler olacak? Ben de en az çevremdekiler kadar merak ediyorum :P .